2 ) İbadetler zor geliyor, namazda çok vesvese geliyor, beğenmeyip soğuyorum ve kılmıyorum pek, neden bu kadar gerekli olduklarını anlamıyorum. Namazı yüzüne fırlatılacak insanlardan olmaktan çekiniyorum.
Siz evladını seven yaşlı bir baba olsanız onun ilgi ve sevgisini arzulasınız, evladınız her gelişinde mutluluk gözyaşları dökseniz annesiyle birlikte. Fakat o şöyle düşünse;
Babamı ziyaret ediyorum ama O’nun yanında iken kendi sorunlarım aklıma geliyor, uzaklara dalıp gidiyorum, babam bir şey sorunca kendime geliyorum. Hep elim boş gidiyorum, O’na büyük bir iyilikte bulunamıyorum, fakirim ancak geçiniyorum. O’nu arzu ettiği gibi çok hayırlı büyük bir insan olamadım; en iyisi hiç gitmemek yada usulen bayramlarda şöyle bi görünüp kaybolmak dese.
Herhalde onun böyle düşünmesine çok üzülür ve şöyle derdiniz. “Evladım hediye olarak senin bana sevgiyle bakan gözlerin yeter, beni düşünen fikrin… Bana zenginlik olarak ellerini ve ayaklarını sağlam getirmen yeter… Sen herhalukarda bana güzel görünürsün, çirkin görünmekten korkma, çünkü sen benden geldin… Yeter ki bana gel, dertlerini kendi içine atma, bana söyle. Ben seni dünyaya getirmeye karar vermişsem, türlü fedakarlıkları sevgin ile göze almışsam herhalde gerekirse herşeyimi verip senin yarana merhem olmaya çalışırım. Fakat yavrum, beni kendinden uzak koyma baba yüreği incinir, çekip giderek bana nankör olma. Hani çocukken seni yürütmüştüm, annenle mamanı yedirip, omuzumda gezdirmiştim. Güldürmek için türlü şekillere girmiştim. Bir gün ceketimi satıp sana tren almıştım çok ağladığın için. Sen okuyasın diye ikinci işe girmiştim.
Herhalde bu sözlerinden sonra terkettiğimiz babamıza ağlayarak sarılır ve “her ne pahasına olursa olsun, aklım kaf dağına da gitse, dertlerim boğazımıda geçse, seller yollarımı da kesse vallahi sana gelirim baba” der insan.
İşin aslı şudur ki; O babayı da anneyi de veren Allah’tır, onlara o duyguları ortada hiçbir neden yokken veren yine Allah’tır. Allah kuluna merhametinin bir yönünü onların yüzüyle gösterir. Allah kulunu bir babanın yada annenin beklediğinden bin kat daha arzuyla bekler. Huzurunda tövbe etmesi ve dertleri anlatması O’na öyle güzel gelir ki; çünkü o dilediğini yapacak güce sahiptir. Bazı nedenlerden ötürü benzetmede ki babamızın bizi sevmediğini düşünürüz. Çocuk aklımızla O’nu anlamaya çalışır yargılarız. Bize fazla yedirmediği çikolatalar, bizi men ettiği yerler ve arkadaşlar, bazen kulağımızı çekmeleri hep Ondan soğutur bizi. Fakat büyüyüp de hakikati anlayınca Allah’a olan anlayışımız derinleşir ve olayların perde arkasını görmeye başlarız derecemize göre. Artık “özlemle sarılmak ve küskün ayrıldığımız o dev kubbeli eve koşarak geri dönmenin zamanı geldi” deriz. “Bitsin artık bu ayrılık , dargınlık… beni affet baba” deriz.
( Teşbihte hata olmaz, elbette Allah oğul edimekten münezzehtir, fakat anne ve babanın evladına olan merhameti Hakkın kuluna olan merhametinin ancak bir damlasının tezahürüdür. Eğer Allah kulunu sevmese, ana babası da ancak külfet ve geçim sıkıntısı nedeni olan, ağlayıp duran bu canlıyı çöp teneksine atarlardı. O minik ve sıkıntı veren canlıya hizmetkar ve asker olmaları Allah’ın ayetlerindendir)
Allah’ı huzurunda ki namazda vesvese ile gelmek gazaba getirmez. Fakat namaza gelmemek gazaba getirir. Çünkü birisi sizin elinizde olmayandır. Öteki elinizde olandır. Hiç kimse vesveseden veya namaza isteksiz olmaktan ötürü azarlanmaz. Bu inşallah geçici bir haldir ve kalbin ilme, aşka muhtaç oluşundandır. Fakat davete icabet etmeyen, cennet ve bu güzel hayata karşılık olan bu küçücük isteği reddedenler elbette kendilerine kötülük etmiş, içlerindeki çirkinliğe tüm kainatı şahit yapmışlardır.
0 yorum:
Yorum Gönder