1 Mayıs 2008 Perşembe

DULARINIZ KABUL OLMUYOR MU?

14 ) Ben dua ediyorum ama kabul edilmiyor sanırım. Çok istediğim bazı şeyler verilmiyor. Hâlbuki Allah dua edin kabul edeyim diyor. Bu durumu açıklar mısınız?

Bir çocuk düşünün babası onu sırtından gezdirmektedir. O çocuk bazen elini prize sokmak ister, bazen kötü arkadaşların yanına gitmek ister, bazen uçurumun kenarında oynamak ister vs. Babası hep engeller, çocuğun ağlamarına da aldırmaz. Çok ısrar eder çocuk tepinirse onu uyarmak için kulağını hafifçe çeker.

Bir insan düşününki açlıktan ve susuzluktan neredeyse ölecektir ıssız bir çölde. Baygın şekilde yürürken O da ne? Bir çağlayan ki iki dağı arasından dev bir deniz akıyor. Tüm hayvanlar ve canlılar o çağlayanın dökülüp uzanan kollarından susuzluğunu gideriyor ve yinede bu çağlayanda bir eksilme olmuyor. Adeta binlerce ülke halkının susuzluğunu bir saniyelik debisi ile giderecek gibi azametli ve eşi görülmemiş. Siz hemen koşsanız engin kıyısına susuzluğunuzu gidermek için elinize küçük bir kap alıp…

Bir baksanız ki önünde kılıcıyla bir padişahın askerleri ve ve gizli örtüsü içinde Sultan durmakta.

Deseniz ki; “Nolur ey askerler bana şu sudan bir yudum verin, ciğerim yandı”
Askerler; “bu suyu buraya getiren ve yerden çıkaran Sultan’dır. O’na bir sormak lazım.Biz sana çok acıdık ve vermeyi çok isteriz dilediğin kadar. Fakat O’nun izni lazımdır ”

O askerler sultana sorsalar ve dense ki “O’nu çöllere geri çevirin, susuz bırakın”. O zaman o Sultan dünyanın en zalimi, en cimrisi ve merhametisi olmaz mı? Bir insan bile taş kalbiyle derken” ne kadar dilerseniz alın sonsuz nasılsa vermekle bitme bu, hem bizi de sever şükredersiniz belki” derken; herşeyin en merhametlisi olarak bilinen o zengin Sultan nasıl böyle bir şey der?

Görüyoruz ki; Allah herşeyden ve herkesten merhametli. Demek ki vermiyorsa bir nedeni var. O zalim olsa idi haşa, tüm canlılar telef olurdu ve hiç kimse doyup mutlu olamazdı. İki dünyada da rezillik ve acı bize kader olurdu. Fakat durum çok farklı inş. Demek ki O Sultan merhametli olmasına rağmen yine merhametinden ötürü vermiyor. Peki nasıl olur bu?

Şöyle ki; bu dünyada yetecek kadar suya şükreden her insan ahirette sonsuz denizlerin sahibi olur. Bunun için de hem bu dünyada susuz kalmaya gerek yoktur. Sadece yaşamaya yetecek kadar suya şükretmek, fazladan gelen suyu ise belli miktarda susuzlara vermekle insan sonsuz denizlerin sahibi olur. Sultan vaad eder askerleriyle; “O susuz kalmış kimseye yetecek kadar veya biraz daha fazla veriniz, daha fazlasına benim için razı olsun, ilerisi için O’na sonsuz denizleri müjdeleyin. Eğer bana veya size inanmazsa bu iyiliğe aracı olmanıza rağmen O zaman fazlasını verin ama deyin ki; ilerisi için inandığı bir ilah arasın kendine ve çöllerde sahipsiz kalsın”. Askerler sorsalar Sultan’a “Ey sultanımız bilgeliğin büyüktür, merhametinle tüm canlıları ve nimetlerini bolca yarattın, şu garibe her ik dünya da da bolca versen nolurdu” deseler haşa.

O der ki Allahul Alem

“Ben O’nun bana sevgisini ve inancını deniyorum. Sizin bilmediklerinizi bilirim. O az suyu alıp geri dönecek ve şu köşeyi dönmeden ben ismi azrail olan sevgili elçimi göndereceğim O’nu bir taht üstünden getirteceğim göklere kanat açarak. Perdeyi açacağım ve diyeceğim ki;

“ey kalbini güzel yola çeviren, Rabbine güvenen insan, sen benden biraz su istemiştin fakat ben sana eksiltip vermiştim ancak yetecek kadar yada az fazlası, onun içine birkaç saman çöpüde ekletmiştim. Hiç anlamamışmıydın ben herşeye Kadirim ve kullarıma karşı çok merhametliyim. Sana bana inanıp güzel habere sevinmen ve şükretmen karşılığında yeni bir hayat…Haydi kanatlarını çırp senin için yaratılan sonsuz nimetler denizine, onları ne göz gördün ne kulak işitti. Eğer güç vermesek onlara bakanlar heyecandan titreyerek ölürdü. Her canlıya kabına göre merhamet verdim. Ben ki alemleri kudret elinde tutan Yüce Allah’ım benim merhametimde kendi şanımca ve sonsuz gücüme yakışandır”

Biz o su arayan insan olarak bu sözleri duyunca ne diyeceğimizi şaşırırız. Ağlayarak ve zorlukla ağzımızdan şu cümleler dökülür “Ey tarifi mümkün olmayan yüce sıfatların sahibi Sultanım; hiç kimsenin ilmine yaklaşamayacağı alemlerin tek ilahı, her nimeti aynı topraktan farklı güzellikte çıkarmaya güç yetiren, bana yazıklar olsun ki, o azıcık suyun peşine düşmüştüm de neden fazlasını vermiyor hemence diye düşünmüştüm, eğer bu günün büyüklüğünü bilsem o suyu derhal denizine geri dökerdim ve yalnız aşkın diye diye ağlardım. Aklımı suyun geri kalanında bırakmazdım. Kanım da sahip olduklarımda şu denizine aksaydı da ben huzuruna tertemiz gelseydim, sana adaklar adayıp, kurbanlar kesseydim ve isminden ilahiler yapsaydım. Benim inancıma karşılık sonsuzluk verene hamd olsun, lakin ben sizden bir şey daha isteyeceğim affınıza sığınarak ve hakkım olmayarak, lütfen izin verin Sultanım”

“Söyle kulum”

“Ben ikinci kez hırsıma yenik düşmüş olmak istemem, sen sırlar öğretensin, ben cennet adını verdiğiğin sonsuzluk yurdunu isteyenlere hibe etsem senin izninle ve yanında kalıp samimiyetinizi ve sevginizi talep etsem, hizmetinizde bulunam şerefini verseniz ? Bu bana herşeyden daha sevgilidir. Bana lütfen affınızı ve kabulunuzu bildirin Sultanım”

“Ben beni tercih edeni, başka hiçbir şeye tercih etmem. Senin bana sevgin benim sana sevgimin, senin beni istemen, benim sana olan arzumun küçük bir yansımasıdır. Ben dilemedikçe kullarım dileyemez. Öyleyse haydi gir içeri, soyunarak tüm benliğinden aç o sırlı perdeleri”

Bu sözleri dünyada iken söylemek lazımdır. İnsan olarak bilmeliyiz ki; malın fazlası vakti alır Allah’ ı için için ağlaya ağlaya almaya engel olur, çünkü sahte bir güven verir, kalp latılaşır. Lafın fazlası Allah zikrine mani olur, malın zikrini getirir. O sultana ve mucize göstermiş elçilerine inanmayan “hayır ben ilerde bişey istemiyorum şu kovayı doldurun çabuk, ben sizinle uğraşamam size güvenenlerde değilim” diyen kişi belki o kovayı alıp gidebilir. Ama Ölümle birlikte o kova devrilecek içinde ne kadar su olursa olsun boşa gidecek, içinde güneşin olmadığı bir dünyada yalnız kalacak ve leş arayan yırtıcıların, o dünyanın gözü kör sakinlerinin merhametinden merhamet dilenecek. O’na diyecekler ki; sen O tek ilahı beğenmemiştin, bugün başka bir Rab ara kendine seni kurtarması için, sahip olduklarını çağır diyecek”

(BAKARA suresi 200-202. ayet)
Diyanet Açıklamalı
Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.
Diyanet Açıklamalı
Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler.
Diyanet Açıklamalı
İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz) Allah'ın hesabı çok süratlidir.



Fakat Allah öyle merhametlidir ki; o kovayla hayat isimli yolun virajını dönene kadar o cahilin arkasından onlarca elçi yüzlerce uyarıcı gönderir, binlerce merhamet mektubu yazılır. Kuşlar seherleri çığlıklarıyla, güneş her sabah ışıklarıyla, yıldızlar süsleriyle O’na bir sahibimiz ve yaratıcımız var, biz kendi kendimizi üretebilecek zekaya da yeteneğe de sahip değiliz. Sende haydi bizler gibi yönünü O’na çevir ve O’nu seyreyle, zikret” derler.



Fakat çalışması, ilmi ve zenginliği Allah yolunda olanın hali ne güzeldir. Dünya işi O’nu Allah’ı anmaktan gafil kılmaz ve bir ibadete dönüşür her fiili.

Kumar, içki, boş laf, zina, faiz ve aşırı eğlence, israf zenginlerde daha çoktur. Kime zenginlik verilirse gevşer.
Share:

0 yorum:

Yorum Gönder