Demet tahiyyat Allah rasulü asv ile Allah arasında bir konuşmadır bir sohbettir sonundada Cebrail as. ın şehadet getirmesidir.
Peki, tahiyyat neden namaza dahil olmuştur?
Bismillâhirrahmânirrahîm,
Namazdaki teşehhüdde bulunan
اَلتَّحِيَّاتُ اَلْمُبَارَكَاتُ اَلصَّلَوَاتُ اَلطَّيِّبَاتُ ِللهِ
ila ahirihi kelimâtının iki noktasına gelen iki suâle iki cevabdır. Teşehhüdün sâir hakîkatlerinin beyânını başka vakte ta‘lîk ederek bu Altıncı Şuâ‘da bu hakîkatin yüzer nüktesinden yalnız iki nüktesi muhtasar bir sûrette beyân edilecek.
Teşehhud namazdaki oturuşlardır, oturuşlarda bilirsinz tahiyyat salli barik ve kunut duaları okunur. Biz burada tahiyyat uzerine Ustadın dersini anlamaya çalışacağız.
Birinci Suâl:
Teşehhüdün mübârek kelimâtı, Mi‘râç Gecesi’nde Cenâb-ı Hak ile Resûlünün bir mükâlemeleri olduğu halde, namazda okunmasının hikmeti nedir?
Peygamber Efendimiz asv. uzun bir mirac seyahatinden sonra, kab-ı kavseyn tabir edilen imkan ve vucub ortası bir yerde, Cenab-ı Hak ile bire bir göruşurler ve konuşular. Efendimz asv. Hak Teala hazretlerini maddi ve manevi tum latifeleriyle görmuştur. Ne buyuk bir şeref .. bu şerefe ondan başka nail olan yoktur. Efendimz asv. huzura ilk girdiğinde, selam makamında ettehıyyetü lillahi vessalevetü vettayyibet demiştir.
Akabinde de Cenab-ı Hakkın tekellümü vardır ki devam ediyor. Demet tahiyyat Allah rasulü asv ile Allah arasında bir konuşmadır bir sohbettir sonundada Cebrail as. ın şehadet getirmesidir.
Soruyu tekrarlarsak; tahiyyat neden namaza dahil olmuştur?
Elcevab:
Her mü’minin namazı, onun bir nevi‘ mi‘râcı hükmündedir.
Bu konuda hadis vardır, namaz müminin miracıdır der.
Ve o huzura lâyık kelimeler ise, Mi‘râc-ı Ekber-i Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâm’da söylenen sözlerdir. Onları zikretmekle, o kudsî sohbet tahattur (hatırlanmış olur) edilir.
Yani namazdayken, hususen tahiyyatı okurken Efendimiz asv. ı miracta görmek ve ilk cumleyi Efendimiz asv. Cenab-ı Hakka söyluyor gibi söylemek, sonraki kelimeyi Allah Efendimiz a.s.v’a söyluyor gibi söylemek, sonraki kelimeyi Efendimiz asv. Allah’a söyluyor gibi söylemek, sonraki kelime olan kelime-i şehadetide Allah’ın emri ile Cebaril as. söyluyor gibi söylemek… Evet teşehhudde tahiyyatı okurken, tasavvur dairemiz tahayyul dairemiz bu kudsi suretlerle meşgul olmalı.
Onları zikretmekle, o kudsî sohbet tahattur edilir. O tahattur ile o mübârek kelimelerin ma‘nâları cüz’iyetten külliyete çıkar ve o kudsî ve ihâtalı ma‘nâlar tasavvur edilir veya edilebilir.
Burada bir şey anlıyorum; elbette namazda bu manaları duşunmediğimizde oluyor. Duşunsek ne olur duşunmesek ne olur? Yukarıda cümleden anlıyorum ki; duşunmezsek okuduğumuz kelimelerin manaları cuz i kalır. Eğer duşunursek o zaman okuduğumuz kelimelerin manaları küllileşir, kıymetide o nisbette teali eder.
Ve o tasavvur ile kıymeti, nûru teâlî edip genişlenir. Meselâ, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o gecede Cenâb-ı Hakk’a karşı selâm yerine ettehıyyetü lillah demiş
Şimdi bu bir kelime içinde ne gibi manalar taşıyor bir kaç tanesi söylenecek;yani “bütün zîhayatların hayatlarıyla gösterdikleri tesbîhât-ı hayatiyeler ve sâni‘lerine takdîm ettikleri fıtrî hediyeler, ey Rabbim sana mahsûstur. Ben dahi bütün onları tasavvurumla ve îmânımla sana takdîm ediyorum.”
Demek tum bitkilerin ve bitki nevinden hayat mertebesine mazhar olan mevcudatın yaptıkları vazifeler birer ibadettir. Fıtri hediyelerdir. Bizim namazda ettehıyyetü dememiz; tum o fıtri hediyeleri niyetimize alıp kendi küçük ibadetimizi katmamız ve “Rabbimiz bizim ibadetimiz azdır, şu çok olan mevcudatının ibadeti ise çok.. azımızı çoğa katarak sana ait olan bu ibadetleri sana imanımla takdim ediyorum” manasını taşımaktadır. Namazda bu manayı bilerek bu kelimeyi söylemek, namazımızın değerini ve derecesini teali eder.
Evet, nasıl ki Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ettehıyyetü kelimesiyle, bütün zîhayatın ibâdât-ı fıtriyelerini niyet edip takdîm ediyor; öyle de, tahiyyâtın hulâsası olan elmüberaketü kelimesiyle de, bütün medâr-ı bereket ve tebrîk ve bârekallâh dediren ve mübârek denilen ve hayatın ve zîhayatın hulâsası olan mahlûkların,
( hayatın hulasası bitkilerdir bitkilere zihayat tabir edilir bitkilerin hulasasıda tohumlar ve çekirdeklerdir) hususan tohumların, çekirdeklerin, tanelerin, yumurtaların fıtrî mübârekiyetlerini ve bereketlerini ve ubûdiyetlerini temsîl ederek, o geniş ma‘nâ ile Hâlikına arz ediyor.
Mesela bir incir ağacı zihayattır, yetiştirdiği incirler adedince niyet taşır; “Rabbim senin varlığını birliğini tum dunyaya göstermek istiyorum.”
Her bir incir çekirdeği ağacın niyetidir. Çekirdeğinde fıtri bir duası vardır; “Rabbim içime koyduğun muhteşem sanatı ve neticelerini dunyaya ilan etmek istiyorum.” der, dua eder.
Onların hizmetleri ve niyetleri ibadetleridir.El müberaketü kelimesi bu geniş manalara havidir Ve mübârekâtın hulâsası olan essalevetü kelimesiyle de zîhayatın hulâsası olan bütün zîruhların ibâdât-ı mahsûsalarını tasavvur edip dergâh-ı İlâhîye o ihâtalı ma‘nâsıyla arz ediyor.
Zi ruhlardan murad hayvanlardır, onların mahsus vazifeleri mahsus ibadetleridir. Mesela bal yapmak arının mahsus vazifesidir, balı yapmak fiili tum hareketleri arının mahsus ibadetidir, her hayvan için bu hal caridir, geçerlidir. essalevetü tabiri, tum hayvanları ve onların mahsus ibadetlerini içine aldığından, namazda bu kelimeyi söylemekle, tum hayvanların ibadetlerini kendi ibadetimizle beraber rabbimizi arz etmiş oluyoruz.
Ve ettayyibetü kelimesiyle de, zîruhların hulâsaları olan kâmil insanların ve melâike-i mukarrebînin, salavâtın hulâsası olan tayyibât ile nûrânî ve yüksek ibâdetlerini irâde ederek, ma‘bûduna tahsîs ve takdîm ediyor.
Zi ruhların bir ust mertebesi zi şuurlardırki insanların kamillerini ve mukarrabin melekleri onların ibadetleridir.
“ettayyibet” kelimesi salavatın hulasasıdır ki, namazda bu kamil silsile namazda kamil insanların ibadetlerinide kendi ibadetleriyle beraber mabuduna hasis ve takdim eder. Fatihadaki iyyeke na’budu ve iyyeke nestein tabiri bunu göstermektedir.
Hem nasıl ki o gecede Cenâb-ı Hak tarafından “esselamu aleyke ya eyyühennebiyyü” denilmesi, istikbâlde yüzer milyon insanların tarafından herbiri, her gün, hiç olmazsa on def‘a “esselamu aleyke ya eyyühennebiyyü” demelerini amirane iş’ar eder. Ve o selâm-ı İlâhî, o kelimeye geniş bir nûr ve yüksek bir ma‘nâ verir. Öyle de; Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın, o selâma mukabil “esselamü aleyne ve ale ibadillahissalihin” demesi, istikbâlde muazzam ümmeti ve ümmetinin sâlihleri, selâm-ı İlâhîyi temsîl eden İslâmiyet’e mazhar olmalarını ve İslâmiyet’in umûmî bir şiârı olan mü’minler ortasındaki “esslamu aleyke – ve aleykum selam” umum ümmeti tarafından denilmesini râciyâne, dâiyâne Hâlikından istediğini ifade ve ihtâr eder.
Ve o sohbete hissedar olan Cebrâîl Aleyhisselâm tarafından emr-i İlâhî ile o gece “eşhedü ellailahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve rasuluhu” denilmesi, bütün ümmet kıyâmete kadar böyle şehâdet edeceğini ve böyle diyeceklerini mübeşşirâne haber verir. Ve bu mükâleme-i kudsiyeyi tahattur ile kelimelerin ma‘nâları parlar ve genişlenir.
Bu mezkûr hakîkatin inkişâfına sebeb olan ve bu hususta bana yardım eden şöyle garib bir hâlet-i rûhiyedir: Bir zaman karanlıklı bir gurbette, karanlık bir gecede, zulmetli bir gaflet içinde, hâl-i hâzırda olan bu koca kâinât; hayâlime câmid, ruhsuz, meyyit, boş, hâlî, müdhiş bir cenaze göründü. Geçmiş zaman dahi bütün bütün ölü, boş, meyyit, müdhiş tahayyül edildi. O hadsiz mekân ve o hududsuz zaman, karanlıklı bir vahşetzâr sûretini aldı. Ben o hâletten kurtulmak için namaza ilticâ ettim. Teşehhüdde “ettehıyyetü? dediğim zaman birden kâinât canlandı; hayatdâr, nûrânî bir şekil aldı, dirildi. Hayy-u Kayyûm’un parlak bir aynası oldu. Bütün hayatdâr eczâsıyla beraber, hayatlarının tahiyyelerini ve hedâyâ-yı hayatiyelerini dâimî bir sûrette Zât-ı Hayy-u Kayyûm’a takdîm ettiklerini ilmelyakîn ile, belki hakkalyakîn ile bildim ve gördüm.
Sonra ” esselamü aleyke eyyühennebiyyü” dediğim vakit o hududsuz hâlî zaman; birden Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın riyâseti altında, zîhayat ruhlarıyla vahşetzâr sûretinden, ünsiyetli bir seyrângâh sûretine inkılâb etti.
Evet burası bana “levleke levleke leme halektül eflake” hadis-i kudsisini hatırlattı. Efendimz asv. olmasaydı kainat karanlıkta kalacaktı ve tum insanları ruhları karanlıkta boğulacaktı, demek dunyanın bir guneşi olduğu gibi kainatın guneşi de peygamberimiz asv. dır.
Rabbimiz şu cuma hurmetine bizi ve anamızı ve babamızı ve muminleri allaha ve rasulune dost ve yakın eylesin amin
سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
el Fatiha
Risale-i Nur Sohbetleri
Muhabbet-i Bakiye
Sohbet
0 yorum:
Yorum Gönder